20lik Diş Ağrısı Nasıl Geçer?

Bilinmesi gereken bir gerçek var ki 20lik dişler çok kolay apse yapabilen ve çürüyebilen dişlerdir. Doktorların ortak tavsiyesi 20lik dişlerin çekilmesidir. Bu dişleri çektirmediniz ve şuan ağrısını çekiyorsanız, 20lik diş ağrısı nasıl geçer buna göz atalım.

20lik Diş Ağrısı Nasıl Geçer ? : Diş ağrının ne kadar acı veren bir durum olduğunu anca çeken bilir. 20’li yaşlara gelen bir çok birey bu sorunla karşı karşıya gelmektedir. Diş ağrısı vücutta ki tüm ağrılar içerisinde en sinir bozan ağrıdır şüphesiz.20lik diş ağrısı, 20lik diş ağrısı nedenleri, diş ağrısını geçirme yolları

20lik dişler hem çıkarken hemde çıktından sonra ağrılara sebep olurlar. Yirmilik dişler normal şartlarda yirmili yaşlarda ağızda en arka dişler olarak çıkmaktadır. Bazı bireylerde ağızlarında boşluk olmadığından dolayı yirmilik dişler yamuk ya da eğri çıkabilirler. Bu hem çok acı verici hem de uzun bir tedavi süreci olan durumdur.

20lik dişler çıkmaya başlarken, ağızda ki diğer dişler sıkışarak yirmilik diş için yer açar. Bu durum ateşe ve aşırı ağrıya neden olur. 20lik dişler ağrıdığı zaman aynı zamanda baş ağrısına neden olur hatta ağrısı öyle şiddetlidir ki ağızda ki başka dişler ağrıyormuş gibi hissedebiliriz.

Diş ağrılarını genel olarak geçirebilecek ilk akla gelen şey karanfil yağıdır. Aktardan alabileceğiniz karanfil yağını pamuğa sürerek ağrıyan dişinizin üzerine koyabilirsiniz. Çok geçmeden ağrının geçtiğini göreceksiniz ama bu geçici bir işlem olduğundan diş hekiminize gitmeyi ve 20lik dişinizi çektirmeyi ihmal etmeyin.

20lik diş çekimi normal şartlarda sanıldığı gibi zor bir operasyon değildir. Dişçiniz önce dişinizi uyuşturacaktır ve sonrasında 1 dakika bile sürmeden dişinizi çekecektir. Eğer dişiniz için çekim uygun değilse dişçiniz tarafından 20lik diş ameliyatı ile çekim işlemi yapılabilir. 20lik diş ağrısı nasıl geçer sorusuna verilecek en güzel cevap hekime giderek 20lik dişin çekimini yaptırmak olacaktır.

Şeffaf Diş Teli Mi Metal Diş Teli Mi Kullanılmalı?

Ortodonti tedavisi, yani hepimizin bildiği diş teli tedavisinde tellerin iki türü vardır. Bunlardan birincisi lingual yani görünmez diş teli tedavisi, dişlerin arka tarafına yapıştırılan ve dışarıdan görünmeyen diş telleridir, ikinci tedavi yöntemi ise şeffaf plakalardan oluşan plakalardır. Görünmez diş telleri dişin arkasına yapıştırılır, içinden tel geçer ve bu tel ilerleyen haftalarda değiştirilir. Şeffaf diş teli modelinde ise hastadan ölçüler alınarak plakalar yapılır ve bu plakalar yavaş – yavaş bozuk diş yapısının düzgünleşmesini sağlar. Metal diş tellerine göre daha çok tercih edilen şeffaf diş teli tedavisi dişerin düzgünleşmesinde daha büyük etki gösterirken, estetik  açıdan da metal diş telinden daha iyidir. Peki şeffaf diş teli tedavisi ne kadar  sürer ? Şeffaf diş teli tedavisi yaklaşık 6 ile 1.5 yıl arasında değişir. Kullanılan plak sayısı tedavi sürecinin uzamasına ya da kısa sürmesinde etkin bir rol oynar. Takılan her şeffaf plak 2 hafta süre ile kullanılır, yemek yerken ve dişler fırçalanırken kullanılmaz. Günlük 20 ila 22 saat kullanımı şeffaf diş teli tedavisi için yeterli bir süre kapsamıdır.şeffaf diş teli, şeffaf diş teli avantajları, şeffaf diş telinin avantajı nedir

Şeffaf diş telinin metal diş teline oranla büyük üstünlükleri vardır. Özellikle temizlik ve tedaviye alışma süreci bakımından metal diş teline göre daha hızlı alışma gösterilir. Fakat şeffaf diş teli ile her çeşit vaka tedavi edilememektedir. Özellikle arka bölgelerdeki kapanışların olağan olduğu vakalarda hastalara şeffaf diş teli tedavisi uygulanabilmektedir.

Şeffaf diş telleri insanların psikolojik olarak da ayakta kalmasını sağlayan bir yöntemdir. Özellikle günümüz gençleri sosyal hayatlarına çok önem verdiklerinden, dış görünüşlerine bir hayli özen göstermektedirler. Bu ve benzeri durumlarda metal diş teli yerine şeffaf diş teli tedavisinin uygulanması hastalar üzerindeki psikolojik dengeyi de ayakta tutar. Peki şeffaf diş teli tedavisinin ücreti nedir ? Ortodonti tedavisi, uygulama yaptırdığınız hastaneye göre değişmektedir. Metal diş teli tedavisi ile karşılaştırdığımız zaman, şeffaf diş teli tedavisi metal diş teli tedavisinden biraz daha pahalı denilebilir.

Düzenli Su İçmenin Vücudunuzda Oluşturacağı Artılar

Birçok kişi su tüketimini düzenli bir şekilde yapmamaktadır. Bu da belki farkında olmasanız dahi vücudunuza ciddi bir şekilde zarar vermektedir. Bir insanın günde en az 1.5-2 litre su tüketmesi gerekir. İşte düzenli olarak su tükettiğiniz vakit vücudunuzun nasıl düzene gireceğini kısa maddeler halinde inceleyelim.düzenli su içme, su içmenin faydaları, su içmenin vücuda faydaları

Eklemler Daha İyi Çalışır

Düzenli olarak su tüketen kişilerde eklemlerin çok daha iyi çalıştığı gözlemlenmiştir. Çünkü eklemlerde yer alan kıkırdakların yaklaşık olarak %80’i sudan oluşmaktadır. Bu sebeple de gerektiği kadar su tüketmediğiniz takdirde eklemlerde anlam veremediğiniz ağrılarla karşı karşıya kalma ihtimaliniz artacaktır.

Böbrek Taşı Riskini Azaltır

Su içmek kişinin böbrek sağlığı için de oldukça önemlidir. Kişinin böbreğinin atıklarının kandan uzaklaşması için gerekli olan şey yeteri kadar su içmesidir. Eğer bunu yapmazsa vücut bu atığı atmakta zorlanacaktır. Bu da böbrek taşı gibi durumlara davetiye çıkarmaktadır.

Konsantrasyon Sağlar

Kişinin konsantrasyonunun güçlü olması için birçok unsur gerekir. Fakat bunlar arasında su tüketimini de saymak gerekecektir. Çünkü yapılan araştırmalar gösteriyor ki yeteri kadar sıvı alınmadığı takdirde insanlar daha stresli ve daha gergin oluyorlar. Doğal olarak da stresli bir kişinin konsantrasyonunu kazanması da bu durumda pek mümkün olmadığı için eğer konsantrasyon probleminizin olduğunu düşünüyorsanız bol bol su için.

Kalp ve Damar Sağlığına İyi Gelir

Yapılan araştırmalara göre az su tüketmek kalbin atışlarını dengesiz hale getirebileceğini göstermiştir. Bu sebeple su içerek bu riski daha öncesinden önleme şansına sahip olabilirsiniz.

Baş Ağrısını Azaltır

Eğer sürekli baş ağrıları konusunda şikayetiniz varsa ya da migren gibi problemlerle sürekli karşı karşıya kalıyorsanız su önemlidir. Yapılan birçok araştırmada günlük 1.5 litre su tüketmenin baş ağrısını ciddi derecede hafiflettiğini gösterir. Hasta olan kişilerin genellikle bir şey yiyip, içmediğini düşünürsek bunun da baş ağrısını tetiklediğini söylemek mümkündür.

Bağırsağa İyi Gelir

Su tüketmenin en önemli artılarından bir tanesi de bağırsak sağlığına iyi gelmesidir. Yapılan araştırmalar net bir şekilde göstermiştir ki özellikle kabız gibi durumlarda su tüketimi oldukça etkili olmaktadır.

Göz Alerjisi Nedir? Belirtileri Nelerdir? Neden Olur?

Göz alerjisi özellikle bahar ve yaz aylarında, gözün dış etkenlere karşı verdiği alerjik bir tepkimedir. Gözler alerjik reaksiyon gösterirken histamin adlı bir madde salgılar ve madde ile göz kapaklarında ve göz çevresinde bulunan dokular kızarır. Kızarıklık ile birlikte şişlik de görülebilmektedir. Bu alerjiler sürekli görülebileceği gibi mevsim geçişlerinde de görülebilmektedir.göz alerjisi, göz alerjisi ne demek, göz alerjisi neden olur

Göz alerjisi oldukça yaygın bir rahatsızlıktır. Birçok insan bu durumdan zaman zaman şikayetçi olabilmektedir. Göz alerjisinin bireylere rahatsızlık vermesinin en büyük nedeni alerjik reaksiyonun gözü kaşındırması, ağrıtması, yanma hissi vermesidir. Zaman zaman ışığa karşı fazla bir hassasiyet de görülmektedir. Göz alerjisi olan bireylerde nadiren de olsa burun kaşıntı hissi, burun tıkanıklığı, sık sık hapşırma gibi belirtiler de görülmektedir. Genellikle üst solunum yolu alerjileri ile benzerlik göstermektedir.

Göz alerjisinin birçok nedeni olabilir. Bilinen en yaygın sebeplerden biri belirtildiği şekilde mevsimsel geçişlerdir. Zaman zaman toz, evcil hayvanların kepekleri, duman ve küf gibi etkenler de göz alerjisine neden olabilmektedir. Parfüm başta olmak üzere kozmetik ürünlerin de alerjik reaksiyonlara sebep olabileceği unutulmamalıdır. Eğer bu gibi dış etkenlerden kaynaklanan alerjik bir durum olduğundan şüphe ediliyorsa ilk olarak göz, duru su ile bolca yıkanmalıdır. Daha sornra ise kayganlaştırıcı göz damlaları satın alınmalıdır. Bu göz damlalarının açıldıktan sonra bir kullanım süresi vardır. Bu nedenle evde bekleyen, eski göz damlalarını kullanmamalısınız. Doktordan yeni bir göz damlası reçete etmesini isteyebilir ya da direkt olarak eczaneden satın alabilirsiniz.

Belirtiler her ne kadar göz alerjisini işaret etse de kesin ve net bir tanı ancak hekim tarafından konulacaktır. Bu nedenle bir hekime görünmek en doğrusu olacaktır. Eğer hekim göz alerjisi tanısı koyarsa bu durumu ortadan kaldırmak için bir test yapacaktır. Test sonuçlarında hangi maddeye karşı alerjik bir reaksiyon gösterildiği ortaya çıkacaktır. Kan testi olabileceği gibi deride desti de olabilmektedir. Çoğu göz alerjisi ciddi sonuçlar yaratmaz. Tanıdan sonra uygun bir tedavi yolu izlendiği sürece kısa sürede çözülebilecek bir rahatsızlıktır.

Akciğer Kanseri Nedir?

Akciğer kanseri ülkemizde en çok rastlanılan kanser türüdür. Akciğer kanseri için en tehlikeli kanser türü demek de mümkün. Akciğerde yer alan hücreler dengesiz bir şekilde bölünüp parçalanmaya başlar. Çoğalan hücreler akciğerde tümör ve kitle oluşumuna neden olur. Akciğer kanserinde ölüm sayılarının fazla olmasının en büyük nedeni, kanserin ilk evrelerde hiçbir belirti göstermemesidir. Hastalık ileri evrelerde fark edilip belirti gösterdiği için, tedavi süreci de zorlaşır.akciğer kanseri, akciğer kanseri teşhisi, akciğer kanseri tedavisi

Akciğer Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

İlk evrelerde belirti göstermeyen hastalık ileri evrelerde hızlı bir şekilde belirti göstermeye başlar. Devamlı ve geçmek bilmeyen öksürük akciğer kanserinin belirtisi olabilir. Kanlı balgam, yutma güçlüğü ve iştah kaybı ise artık hastalığın oldukça ilerlediğini gösteren belirtilerdir. Bu belirtilere bağlı olarak hastada hızlı bir şekilde kilo kaybı görülür.

Akciğer Kanserinin Nedenleri

Akciğer kanseri de diğer kanser türleri gibi, en çok genetik faktörlere bağlı olarak görülür. Ailesinde geçmişte ve şimdi kanser hastası yakını olanlar belirti olsa da olmasa da mutlaka doktor kontrolünden geçmelidir. Akciğer kanserini tetikleyen diğer bir faktör, aşırı sigara kullanımıdır. Ancak sigara kullanmayanlarda da akciğer kanseri görülebiliyor. Vücutta bulunan diğer kanser türleri de yayılım göstererek akciğer kanserine neden olabilir. Üzüntü, stres ve bazı iş alanları da akciğer kanserine neden olabiliyor.

Akciğer Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?

Akciğer kanserinde tedavi hastalığın evresine ve hastanın direncine bağlı olarak gelişir. İlk aşamalarda fark edilen ve yayılım göstermeyen akciğer kanserlerinde iyileşme oranı oldukça yüksektir. Tedavi yöntemleri tek başına veya birlikte uygulanabilir. Bu tamamı ile hastanın durumuna bağlı. Akciğer kanserinde ameliyat, radyoterapi ve kemo terapi en çok uygulanan tedavi yöntemleridir. İmmünoterapi de hastaya göre uygulanabilecek diğer bir tedavi yöntemidir. Tedavide başarı sağlanırsa hastanın uzun yıllar yaşaması da sağlanır. Akciğer her zaman kendisini yenileyen bir organdır. Kişiden kişiye değişen bu olasılıklar ile birlikte, akciğer kanserinin de farklı tipleri var. Birincil akciğer kanseri, küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan kanser tipleri, farklı organlardan akciğere sıçrayan kanser tipleri en çok rastlanılan akciğer kanseri tipleridir.

Baş Dönmesi Nedenleri Nelerdir?

Vertigonun nedenlerini üç kategoride inceleyebiliriz: iç kulak ve denge ile ilgili sorunlar, dolaşım sistemi ile ilgili sorunlar ve diğer olası nedenler.

İç kulak ve denge sorunları, iyi huylu paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV), enfeksiyon, Meniere hastalığı ve migrenden kaynaklanan baş dönmesi nedenlerinden biridir.

Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV): Bu durum, bir kişinin hareket ediyor veya dönüyormuş gibi hissetmesini sağlar. Bu genellikle kafaya bir darbe veya oturur pozisyondan ani bir sıçrama gibi ani ve hızlı bir hareketten kaynaklanır. BPPV, vertigonun en yaygın nedenidir.baş dönmesi nedenleri, baş niye döner, baş dönmesi sebepleri

Enfeksiyon: Denge nöriti (vestibüler nörit), iç kulağın denge organı veya sinirinin kalıcı baş dönmesine neden olabilen bir enfeksiyonudur. Ani işitme kaybınız varsa, labirentitiniz (iç kulak iltihabı) da olabilir.

Meniere hastalığı: Bu, iç kulaktaki endolenfin gerilmesi nedeniyle tekrarlayan baş dönmesi atakları, sensörinöral işitme kaybı, kulak çınlaması ve kulakta basınç ile karakterize kronik bir durumdur.

Migren: Şiddetli baş ağrısı ataklarının yanı sıra baş dönmesine de neden olabilir. Baş dönmesi atakları dakikalar veya saatler sürebilir. Işık ve ses duyarlılığı ile de ilgili olabilir.

Dolaşım sistemindeki problemler arasında, zayıf dolaşım ve tansiyon düşmesi baş dönmesi nedenleri arasındadır.

Zayıf dolaşım: Kardiyomiyopati, kalp krizi, kardiyak aritmiler ve geçici iskemik atak gibi zayıf dolaşımla ilişkili durumlar baş dönmesine neden olabilir. Kan hacmindeki azalma, beyne veya iç kulağa yetersiz kan akışı nedeniyle denge sorunlarına da neden olabilir.

Kan basıncında düşüş: Sistolik kan basıncındaki düşüş, kısa süreli baş dönmesine veya bayılmaya neden olabilir. Hızlı ve aniden kalkmak veya oturmak kan basıncında düşüşe neden olabilir. Bu duruma ortostatik hipotansiyon da denir.

Nörolojik durumlar, bazı ilaçlar, anksiyete bozuklukları, anemi, hipoglisemi, karbon monoksit zehirlenmesi, aşırı ısınma veya dehidrasyon baş dönmesine neden olabilecek diğer nedenler arasındadır.

Nörolojik durumlar: Parkinson hastalığı ve multipl skleroz gibi nörolojik hastalıklar ilerleyici denge kaybına neden olabilir.

İlaçlar: Bazı ilaçlar içerdikleri etken maddelerden dolayı baş dönmesine neden olabilir.

Anksiyete Bozuklukları: Panik atak, geniş alanlarda bulunma korkusu (agorafobi) gibi anksiyete bozuklukları uykulu hissetmenize neden olabilir.

Anemi: Demir seviyeniz düşükse veya kansızlığınız varsa yorgunluk, halsizlik, soluk cilt ve baş dönmesi gibi sorunlar yaşayabilirsiniz.

Hipoglisemi: İnsülin alan şeker hastaları baş dönmesi, terleme ve kaygı yaşayabilir.

Karbon monoksit zehirlenmesi: Bu tür zehirlenmelerin belirtileri “grip benzeri” olarak tanımlanır; Semptomlar baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, hazımsızlık, kusma ve göğüs ağrısını içerir.

Aşırı ısınma ve dehidrasyon: Sıcak havalarda egzersiz yapıyorsanız veya yeterince sıvı içmiyorsanız, hipertermi veya dehidrasyon nedeniyle baş dönmesi hissedebilirsiniz.

Diyabet Hastalığı Belirtileri ve Tanısı Nelerdir?

Diyabet birçok hayati hastalığın tetiklenmesinde aktif rol oynar; Bu, teşhis sayısı her geçen gün artan yaşa bağlı hastalıklardan biridir. Kendi içinde farklı gruplara ayrılan diyabet, diyetten spor alışkanlıklarına kadar günlük yaşamın birçok alanını etkiler. Diabetes Mellitus’un kısaltması olan diyabet, Yunanca idrar şekeri anlamına gelir. Bu, sağlıklı, aç bireylerde kan şekeri seviyeleri ideal birimlerin üzerine çıktığında ortaya çıkar. Bu, vücut insülin hormonunu yeterince yapmadığında veya dokular insüline yanıt vermeyi bıraktığında olur. Şeker hastalığı genellikle 35-40 yaş üstü kişilerde görülür. Bu diyabet türü , tip 2 diyabete girer. tip 2 diyabet; Bu, vücut yeterli insülin ürettiğinde ortaya çıkan ancak hücrelerin insüline verdiği tepkinin azaldığı tiptir.diyabet hastalığı, diyabet belirtileri, diyabet tanısı

Diyabetin ayırt edici semptomları;

Açıklanamayan ve kalıcı bir halsizlik ve yorgunluk hissi,

Kilo vermek istemsiz ve kontrol edilemez,

Görme bozukluğu veya bulanık görme

Bazı organlarda uyuşma ve karıncalanma

Vücuttaki yaraların geç iyileşmesi,

Kuru ve kaşıntılı cilt

Aseton benzeri nefes

sık idrara çıkma

Ağız kuruluğu ve bol su içme isteği

Sık enfeksiyonlar diyabetin açık belirtileridir.

Tip 1 ve tip 2 diyabet arasındaki farklar;

Tip 1 diyabet: Özellikle genç yaşta pankreas tarafından üretilen insülin seviyesinin çok düşük olduğu bir durumdur. Tip 1 diyabet görülme sıklığı, ülkenin gelişmişlik düzeyi, beslenme alışkanlıkları ve spora verilen önem gibi birçok faktörün etkisine bağlı olarak değişebilmektedir. Ülkemizde 15 yaş altı 100.000 çocuktan en fazla 42’sine diyabet tanısı konmuştur.

Tip 2 diyabet: İnsülinin vücut için yeterince etkili olmadığını gösteren tip 2 diyabet, genellikle yetişkinlerde ve yaşlılarda görülür. Tip 1 diyabetin aksine ideal insülin seviyeleri burada üretilir. Ancak hücrelerdeki bağlantı yerlerine gerekli insülin bağlanamaz ve vücudun ihtiyacına göre etkinliği sağlanamaz. Gebeliğin neden olduğu tip 2 diyabetin %3 olduğu görülmüştür.

Kimler diyabet için daha yüksek risk altındadır?

Diyabet hakkında en sık sorulan sorulardan biri kimlerin daha fazla risk altında olduğudur. Bazı insanlar, her yaşta herkeste görülen şeker hastalığına daha yatkın olabilir. İşte diğer insanlara göre şeker hastalığı riski yüksek olanlar;

Genetik. Ailesinde birinci derece yakınlarına diyabet tanısı konan kişiler,

İdeal kilosunu aşan obezite oranları yüksek olan kişiler,

Hamileliğin sonunda 4 kg. ve bebek doğuran kadınlar,

Hayatında birçok stres yaratan faktör bulunan ve sürekli stres altında olan kişiler,

Pankreas sorunu olan kişilerde (kronik inflamasyon, pankreas şişmesi vb.)

Tiroid bezi ve akromegali gibi hormonal bozuklukları olan kişiler risk altındadır.

Prediyabet (gizli şeker) ne anlama geliyor?

Analiz sonucunda bir kişinin kan şekeri normal varsayılan ölçü birimleri içinde yüksek düzeyde, ancak diyabetin teşhis edilmesi gereken düzeyin altındaysa buna “prediyabet” denir. Gizli diyabetli çoğu kişiye ilk 10 yıl içinde tip 2 diyabet teşhisi konur. Bu nedenle prediyabetli kişilerin düzenli egzersiz yapması, yeterince uyuması ve en önemlisi belirli bir beslenme programına sahip olması gerekir. Normal kan şekeri seviyelerine sahip sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığında, gizli diyabetli kişiler; Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskinin 1,5 kat daha fazla olduğu fark ediliyor. Aynı şekilde, belirli bir diyabet teşhisi konan kişilerin, sağlıklı insanlara göre kardiyovasküler problemler yaşama olasılığı 2 kat daha fazladır.

Dopamin Hormonu Nasıl Artar?

Dopamin hormonu beynin yapısı için ciddi bir güçtür. Dopamin vücudumuzda doğal olarak bulunan ve vücuttan beyne sinyallerin iletilmesine yardımcı olan bir kimyasaldır. Dopamin hormonu, insanların duygusal tepkilerini ve hareketlerini doğrudan etkiler. Vücut hareketlerini etkin bir şekilde düzenleyen dopamin hormonu; Motivasyon, hafıza, konsantrasyon, ödül gibi duyguları algılamada oldukça etkilidir. İnsanlarda azalan motivasyon ve coşku da dopamin hormonu ile ilişkilidir. Vücutta düşük dopamin seviyeleri; Bu durum kas krampları, kabızlık, yeme ve yutma güçlüğü, denge ve yürüme güçlüğü ve kas sertliği gibi belirtilere neden olur. Bu nedenle dopamin düzeylerini farklı yollardan artırmak gerekir.dopamin hormonunu arttırma, dopamin kaynakları, dopamin nasıl artar

Vücutta dopamini artırmanın yolları;

Müzik dinlemek… Beyindeki dopamin salgısını artıran bir teknik olan müzik dinlemek, vücuttaki dopamin seviyesini artırmanın en eğlenceli yolu. Bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki; Müzik dinlemek beyindeki dopamin salgısını %9 oranında artırır.

Düzenli uyku… Uyku düzeni dopamin salınımında önemli rol oynar. Günün erken saatlerinde yüksek olan dopamin seviyeleri geceye doğru giderek azalır. Bu nedenle uykusuz bir günün ardından dopamin seviyeleri önemli ölçüde düşecektir. Çünkü uykusuz bir gece vücudun doğal ritmini bozacaktır. Düzenli ve kaliteli uyku vücuttaki dopamin dengesini koruyacaktır.

Spor… Sağlığımızda önemli bir rol oynayan spor, düzenli kullanıldığında birçok sağlık yararı sağlar. Ruh halini de iyileştiren egzersiz, vücuttaki dopamin seviyesini yükseltir. En az 20 dakikalık günlük egzersiz bile dopamin seviyelerini en üst düzeye çıkarmada etkili olacaktır.

Probiyotikler Yemek… Araştırmalar, hem hayvanlarda hem de insanlarda depresyon belirtilerini en aza indirebilen probiyotikleri göz ardı etmemelidir. Probiyotikler ile bağırsak, bağırsak ve beyin arasındaki ilişki göz önüne alındığında, probiyotik tüketmenin önemini de anlayabilirsiniz.

Doymuş yağlardan kaçının… Çok fazla doymuş yağ beyindeki dopamin sinyalini olumsuz etkiler ve vücuttaki iltihabı arttırır. Hayvansal yağ, tereyağı, tam yağlı süt, hurma ve hindistancevizi yağları da doymuş yağlar içerir. Bu besinlerden mümkün olduğunca az tüketmeye çalışmalıyız.

Yüksek bir protein alın… Beyindeki dopamin hormonunun salgılanmasında etkili olan proteinin, derin düşünmeyi ve hafızayı da geliştirdiği gösterilmiştir. Hindi, yumurta, sığır eti, süt, soya ve baklagiller gibi protein açısından zengin gıdalara odaklanmak vücuttaki dopamin seviyelerini artırır.

Dopamin seviyesini artıran besinler;

Elma: Kuersetin ve antioksidan içeriği nedeniyle elma, hücreleri hasardan korumada ve dopamin seviyelerini artırmada çok etkilidir. Mümkünse elmanın kabuğuyla birlikte tüketilmesi tavsiye edilir.

Bitter Çikolata: Başka bir sağlık sorununuz yoksa, dopamin üretiminde oldukça etkili bir amino asit olduğu bilinen fenilalanin içeren bitter çikolatayı günde yaklaşık 10-15 gram tüketmelisiniz. Ancak sağlığınıza faydalı olması için %85 veya daha fazla kakao içeren çeşitler yemelisiniz.

Yumurta: İçinde bulunan 9 amino asit ile oldukça etkili bir dopamin tetikleyicisi olan yumurta, vücut sağlığı için önemlidir. Öncelikle içeriğindeki D vitamini ile dikkat çeken yumurta, beslenmemizde mutlaka bulunması gereken bir besindir.

Somon: Omega-3 yağ asitleri, ruh hali değişimleri ve depresyon üzerinde olumlu etkisi olan besinlerdir. Kolesterol ve doymuş yağ asitleri çok düşük olan somon aynı zamanda sağlıklı bir besindir.

Çilek: Güçlü bir C vitamini kaynağı olan çilek, beyindeki serbest radikallerle savaşır. Beyin sağlığına iyi gelen çilek, dopamin salgılanmasında da etkili olduğu için yenilmesi gereken besinler arasında yer alır.

Neden obeziz?

Obezitenin tek bir nedeni veya tek bir tedavisi yoktur. Obezite, birçok nedeni ve birçok tedavi seçeneği olan karmaşık bir hastalıktır. Vücudumuzun hayatta kalabilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır ve bu enerjiyi yiyeceklerden aldığımız kalorilerle alırız. Harcadığımızdan daha fazla kalori alırsak kilo almaya başlarız. Ancak neden bu şekilde obez olduğumuzu tek başına açıklamak mümkün değildir.obezite nedenleri, obezite nelere sebep olur, obezite belirtileri

Obeziteyi etkileyen diğer faktörlerden de bahsetmek gerekir:

Alışkanlıklarımız: Sağlıksız beslenme ve aşırı yeme, bugün geliştirdiğimiz kötü alışkanlıklardan bazılarıdır. Zaman kaybetmemek için fast food’u tercih ediyorsanız ve hazır gıdaya her yerde ve her zaman erişebiliyorsanız, bu durum daha da kötüleşir. Günlük alışkanlıklarımıza ek olarak duygularımız da yeme alışkanlıklarımızı etkileyebilir.

Yaşam biçimimiz: modern yaşamda karşılaştığımız konforlar; Asansörler, arabalar, uzaktan kumandalı cihazlar, basit işleri yaparken bile minimum enerji yakmamızı sağlıyor ve giderek hareketsiz hale geliyor. Bu yaşam tarzı, özellikle kentsel alanlarda, obezitenin şehirlerde köylere göre daha yaygın olmasının nedenlerinden biridir.

Genlerimiz: Birçok hastalık gibi kalıtsal faktörler de obeziteyi etkiler. Ebeveynlerinizden biri obez ise, obez bir ailesi olmayan birinden daha fazla risk altındasınız.

Arkadaşlarımız ve ailemiz: Sürekli birlikte olduğumuz arkadaşlarınız ve aile üyeleriniz düzgün yemek yemiyorsa; Sürekli yüksek kalorili abur cubur tüketiyorsa, yanlış zamanda yerse (örneğin gece geç saatlerde) ve öğün atlıyorsa bu durumun sizi etkilemesi muhtemeldir.

Aşırı kilo alımına katkıda bulunan diğer faktörler ise şu şekilde sıralanabilir:

Güven Eksikliği: Fazla kilolu veya obez olmak özgüveninizi azaltabilir. Bunu hissettiğinizde hayatınızı kolaylaştırmak için daha fazla yiyebilirsiniz. Bu bir kısır döngü yaratabilir. Ayrıca tekrarlanan uygunsuz diyetler, uzun vadeli fayda sağlamadıkları için bu durumu daha da kötüleştirebilir.

Duygusal sorunlar: Stres, kaygı (kaygı) veya depresyon, kronik ağrı gibi bazı tıbbi durumlar aşırı kiloya neden olabilir. Bazı insanlar sakinleşmek, hoş olmayan durumlardan kaçınmak ve olumsuz duyguları azaltmak için yemek yer.

Duygusal travma: Fiziksel ve duygusal istismar, özellikle çocukluk döneminde, bir ebeveynin veya sevilen birinin kaybı, evlilik veya aile sorunları yetersiz beslenmeye ve nihayetinde obeziteye neden olabilir.

Alkol içmek: Alkollü içeceklerin kalorisi yüksektir. Çok fazla içerseniz, obezite riskiniz önemli ölçüde artabilir.

Uyuşturucu kullanımı ve sağlık sorunları: Bazı ilaçlar ve bazı tıbbi durumlar aşırı kilo alımına neden olabilir. Örneğin Cushing sendromu, hipotiroidizm (tiroid bezinin yetersiz çalışması) gibi sağlık sorunları metabolik hızı yavaşlattığı için kilo alımına neden olabilir. Yine bazı antidepresanlar ve kortizonlar da kilo alımına neden olabilir.

Spina bifida nedir?

Spina bifida, anne karnında meydana gelen bir durumdur. Hamileliğin ilk ayında ortaya çıkan bu anomali ile bebeğin omurgası oluşum sırasında tamamen kapanmaz, bu nedenle halk arasında “spina bifida hastalığı” olarak bilinir. Bu Türkiye’de 1000 bebekten 3’ünde görülmektedir.

Spina bifida ile omurilik ve sinirler açık omurlar arasında çıkıntı yapar ve çocuğun sırtında bir yumru oluşturur. Bu da vücuttaki belirli işlevleri kontrol eden sinirlere zarar verir. Çocukta kısmi felç, yürüme sorunları, hidrosefali, bağırsak ve mesane sorunları ve ileride skolyoz gibi sorunlar olabilir.spina bifida teşhisi, spina bifida ne demek, sipina bifida

Folik asit eksikliğinin hastalığın ana nedeni olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle gebelik planlayan kadınların bir kadın doğum uzmanına başvurmadan en az 3 ay önce folik asit almaya başlamaları çok önemlidir.

Spina bifida, hamilelik sırasında yapılan kan testleri ve ultrasonlarla bulunabilir. Bu durumla doğan bebekler doğumdan sonraki ilk 35 saat içinde ameliyat edilirse anormalliğin neden olduğu bazı problemlerin önüne geçilebilir.

Ayak hareketlerini etkileyen, idrar ve dışkı kaçırma ve cinsel sorunlara neden olan spina bifida, pediatrik beyin cerrahları, nörologlar, nefrologlar, fizyoterapistler ve rehabilitasyon uzmanları gibi çeşitli disiplinlerden uzmanlar tarafından izlenen ve tedavi edilen çok yönlü bir durumdur. Ameliyat sonrası düzenli takip ile bu çocukların bazı sağlık durumları iyileştirilebilmektedir.

Çeşitleri Nelerdir?

Şiddetine ve yol açtığı sorunlara göre üç tipi olmakla birlikte miyelomeningoselin en şiddetli seyri spina bifida denilince akla gelmektedir. Daha hafif hastalığı olanlar ameliyattan sonra %100 normal bir hayat yaşayabilirler.

Spina Bifida Occulta (SBO)

Bu, hastalığın en yaygın ve en hafif şeklidir. Birçok kişi hastalığın farkında bile değil, başka bir nedenle röntgende görülüyor. Omurga kemiklerinin küçük bir kısmı açıktır, buna kapalı-gizli spina bifida da denir. Bu genellikle rahatsızlığa neden olmaz ve ameliyat gerektirmez.

Bebeğin sırtında bir ben veya tüy görünebilir.

Bazı durumlarda omurilik sıkışabilir ve gerilebilir, buna gergin omurilik sendromu denir. Omurilik burkulmaları sinir sistemini etkileyerek bacak hareketlerinde zayıflığa ve idrar kaçırmaya neden olabilir.

meningosel

Bu en nadir görülen spina bifida türüdür. Beyin omurilik sıvısı bebeğin sırtındaki açıklıktan kese şeklinde çıkar. Ancak çıkıntılı kısımda sinir olmadığı için bu durum ciddi sorunlara yol açmaz. Bu bazı çocuklarda herhangi bir sorun yaratmazken bazı çocuklarda mesane ve bağırsak şikayetleri olabilir. Hidrosefali (beyinde sıvı birikmesi) görülmesi çok nadirdir.

miyelomeningosel

Bu ciddi ve yaygın bir spina bifida türüdür. Omurga kemiklerinden çıkan kese, omuriliğin ve sinirlerin bir kısmını tutar ve sinirler zarar görür. Bu, motor ve omurilikte sorunlara, kısmi felçlere, bacaklarda duyu kaybı ve yürüme zorluğuna, hidrosefali, idrar ve dışkı tutamama, şiddetli böbrek yetmezliği ve skolyoza neden olabilir. Şikayetler hangi sinirlerin etkilendiğine göre farklılık gösterir.